Projeler

Anadolu'da Klasik Sanatlar

Anadolu'da Klasik Sanatlar "81 İlde 81 Sergi 81 Seminer" Sakarya

“ANADOLU’DA KLASİK SANATLAR” adı ile, “81 İlde 81 Sergi 81 Seminer” Projesinin üçüncüsü, 26 Haziran 31 Ağustos 2014 Tarihlerinde Sakarya’da yapılacaktır. 26 Haziran Perşembe günü saat 16.00 da Sakarya Ofis Sanat Merkezi Seminer Salonunda “Klasik Sanatlarımız” adlı seminer yapılacak. 26 Haziran Perşembe günü saat 18.00 da Ofis Sanat Merkezinde “ Klasik Sanatlar Karma Sergisi” açılışı gerçekleştirilecek. “Anadolu’da Klasik Sanatlar” adı ile hazırladığımız projemizin ev sahipliğini Sakarya Büyükşehir Belediyesi yapacak. İstanbul ve Sakarya’dan elliye yakın sanatkârımız ve Sakarya halkının da katılımıyla sergi ve seminer etkinliğimiz gerçekleştirilecek. Sergimizde on iki sanat dalına ait elli eserden oluşan bir sergi yapılacak ve sergideki eserleri kapsayan katalog basılacak. Aynı zamanda; Hat, tezhip, minyatür, katı, ebru, cilt, çini, kalem işi, edirnekari, kündekari, sedef kakma, naht, gibi klasik sanatlarımız hakkında Doç. Dr. Mehmet Memiş hocamızın oturum başkanlığında, Prof. Dr. Ayşe Üstün, Sacit Açıkgözoğlu gibi değerli hocalarımızın sunumuyla seminer programı gerçekleştirilecek. İstanbul ve Sakarya ilinden katılım sağlayan sanatkâr grubu ile Büyükşehir Belediye Başkanımız Zeki Toçoğlu eşliğinde, Taraklı, Karagöl Yaylası gibi mekânları kapsayan, kültür sanat gezileri ve sohbet programları yapılacaktır.

detaylı bilgi
Anadolu'da Klasik Sanatlar

Anadolu'da Klasik Sanatlar "81 İlde 81 Sergi 81 Seminer" Rize

“ANADOLU’DA KLASİK SANATLAR” adı ile, “81 İlde 81 Sergi 81 Seminer” Projesi'nin ikincisi, 14-20 NİSAN 2014 tarihinde Rize’de yapılacaktır. Bu tarihler içinde Turizm Haftası ve Kutlu Doğum Haftası olması münasebetiyle, Rize Valiliği himayesinde, Rize İl Müftülüğü, Rize İl Kültür Turizm Müdürlüğü, Ebruli Yaşam ve Sanat Derneği tarafından ortaklaşa bir organizasyon yürütülecektir. Ülkemizin muhtelif yerlerinde ikamet eden, hat, tezhip, ebru, minyatür, cilt, çini, katı’, naht, sedef kakma, kalemişi, edirnekari, ve kündekari gibi klasik sanatlarımızı icra eden 53 Rizeli sanatkarın katılımıyla, “53 RİZELİ SANATKAR EVİNDE” adı ile Rize’de bir dizi program gerçekleştirecektir. Birinci Program: 14 Nisan 2014 Pazartesi günü saat 11:00’da İsmail Kahraman Kültür Merkezinde, 53 sanatkârımızın hazırladığı, bir sergi ve Hattat Ahmet Zeki Yavaş hocamızın oturum Başkanlığında, Müzehhibe, Nilüfer Kurfeyz ve Prof. Dr. Çiçek Derman hocalarımızın sunacağı, “Klasik Sanatlarımız, Tezhip Sanatı ve Usta Çırak İlişkisi Üzerine” konulu seminer yapılacaktır. İkinci program: 15 Nisan 2014 Salı, saat: 12:00’da Çamlıhemşin, Zilkale’de Klasik Sanatlar Sergisi ve Prof. Dr. M. Zeki Kuşoğlu hocamızın sunacağı “Klasik Sanatlarımız” konulu seminer yapılacaktır.  Üçüncü Program: 17 Nisan 2014 Perşembe, saat: 11:00’da, Çayeli Senoz Çukurlu Hoca Medresesi’nde, Kur’an-ı Kerim dinletisi ve Sergi açılış programı yapılacaktır. Ayrıca;  program kapsamında, beş gün boyunca, 53 sanatkarımız ve Rize ilinden katılım sağlayan gurupla, sayın Valimiz’in eşliğinde, Rize Müzesi, Rize Kalesi, Ziraat Çay Bahçesi, , Rize Türk Telekom Güzel Sanatlar Lisesi ziyareti, Fırtına Vadisi, Çat Köyü, Pileki Mağarası gibi mekanları kapsayan, kültür sanat  gezileri ve sohbet programları yapılacaktır.

detaylı bilgi
Anadolu'da Klasik Sanatlar

Anadolu'da Klasik Sanatlar "81 İlde 81 Sergi 81 Seminer" Bursa

Anadolu insanının medeniyet tasavvuruna etki etmeyi ve nasıl büyük bir medeniyetin torunları olduğumuzu dünyaya hatırlatmayı görev edinen İstanbul Klasik Sanatlar Merkezi, aynı zamanda, hayatın içindeki çarpıklıklara ve manevî hastalıklara en güzel reçeteyi yazan klasik sanat eserlerinin şifa sunmaya devam etmesini ve yeni nesillere taşınmasını sağlamayı amaç edinmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda; sanatın bir milleti birbirine kenetleyen, duygu ve düşünce birliği sağlayan bir unsur olma özelliğinden istifade ile, hat, tezhip, minyatür, katı', ebru, cilt, çini, kalem işi, edirnekâri, kündekâri, sedef kakma, naht gibi klasik sanatlarımızın mirasçısı olarak, bu sanatların sahibi olduğumuz bilincini halkımızda uyandırmak, tanıtımını yapmak ve en güzel örneklerini milletimizle buluşturmak gayeleri ile, on yıl devam edecek, ANADOLUDA KLASİK SANATLAR adıyla, 81 İLDE 81 SERGİ 81 SEMİNER PROJESİ 'ni hayata geçirmekteyiz. Bu büyük proje ile Anadolu'nun sadece bazı illerinde tanınan ve uygulanan sanatlarımız, ülkemizin her köşesine götürülecek ve bu vesile ile her vatandaşımız bu kıymetli mirasımızın farkına vararak, sanata doyacaktır. Bu proje kapsamında; içinde klasik sanatlarımıza ait nadide eserlerin yer aldığı binlerce katalog ve özel eserlere ait milyonlarca tıpkıbasım, yurdun her köşesine ulaşmış, her eve girmiş olacak. Aynı zamanda toplamda 81 seminer yapılarak halkımız sanatlarımız hakkında bilgilendirilecek ve büyük çoğunluğu İstanbul'da yaşayan pek kıymetli sanatkârlarla buluşmuş olacaktır. Bu proje vesilesi ile klasik sanatlarımızla ilgili büyük bir eksiklik giderilmiş olacak, kadim sanatlarımız nesilden nesle aktarılarak yaşamaya devam edecektir. Bu büyük projenin, klasik sanatlarımızla ilgili milli bilinç oluşturulmasında, sanatlarımızın dünyaya tanıtılması ve bize ait olduğu gerçeğinin duyurulmasında ilk ve en büyük basamak olması temennimizdir. Bu büyük projeyi, yüzyıllar boyunca klasik sanatların en güzel şekilde icra edildiği, bağrında en güzel eserleri barındıran, birçok medeniyete başkentlik yapmış, Anadolu'nun en önemli kültür ve tarihi şehirlerinden biri olan Bursa’dan başlattık.. Bu vesile ile bir ilk gerçekleştirerek “yaşayan en büyük hat sanatı müzesi” özelliğini taşıyan Bursa Ulucami’de 8 Şubat 2014 tarihinde, saat: 13: 00’da 170 sanatkarımızın hazırladığı 100 eserle bir sergi ve Hattat Hasan Çelebi, Prof. Uğur Derman, Semih İrteş ve Hilmi Şenalp hocalarımızın semineri ile birinci program gerçekleştirilmiştir. İkinci programımız ise; 09 Şubat Pazar günü 12: 00’da Merinos Kültür Merkezinde, 125 sanatkarımızın hazırladığı, 70 levhadan oluşan bir sergi ve Prof Uğur Derman ve Prof. Dr. Çiçek Derman hocalarımızın, Klasik Sanatlar konulu semineri ile yapılmıştır. Ülkemizin muhtelif şehirlerinden gelecek yaklaşık 100 sanatkarın Bursa ziyareti ile devam eden faaliyetler, sanatkarlarımızın Bursa’daki tarihi mekanları ziyareti, kültür sanat söyleşileri ve İznik gezi programı ile 3 günde tamamlanmıştır.

detaylı bilgi
Genç Nesillere Sanat Eğitimi Projesi

Genç Nesillere Sanat Eğitimi Projesi

İçinde yaşadığımız bilgi çağıında, sanata erişim ve sanatın gelecek nesillere doğru bir şekilde aktarılması her zamankinden daha önemli bir hale gelmiştir. Klasik sanatlar, Sanatın, Toplumları birbirine birleştiren misyonunu önde tutarak, Akademik seviyede eğitim, yayın, belgesel, sergi ve seminerleriyle, bir çok şubesi ile pek çok disiplini ve kültürü bünyesinde barındıran bir kurumdur. Kurumumuzda, geleceği temsil edecek çocuklarımız ve yetişkinler için seviyeli gelişim merkezli eğitimler, sanatlarımızın, günümüzdeki ve gelecekteki dönüşümleri hakkında seminerler düzenlenmekte ve sanat içersindeki güncel konularla ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Gözlem kuramına dayanan sanatlarımız; yücelik ve güzellik konularına ışık tutarak, bizlere özüne ait bilgiler sunmaktadır. Bu bilgileri edinmemiz de bir süreçtir ve bu süreç uygulamalarla kavranabilir. Eserlerin oluşumunda kullanılan renkler, desenler, oluşturulan kompozisyonlar birçok farklı iletişimi, aktarımı, gösterimi, içinde barındırarak, kültürlerin ve ulusların karakterlerini de ele almaktadır. Yenilikçi teknojilerle, kullanılan formlar, sanatkârların eserlerini ön plana çıkararak, gelecek projeler üzerinde gücünü gösterir. Kendini sürekli denetleyen, düzenleyen, özel formlarını koruyan sanatlarımız; temel sanat eğitimi başta olmak üzere diğer kültür dersleriyle sanatlar arasındaki etkileşimin mesafesini ortaya koymaktadır. Bu etkileşim sonucunda; eserlerdeki bütünlüğü ve içerisindeki anlamı, özü ile ifade ederek, algıda seçicilik basamakları oluşturur. Oluşan bu basamaklarda, zaman ve tarih anlayışıyla, düşünce modellerini sorgulayıp, bilgi akışıyla yorumlayarak, eserlerin başlangıç noktasına vurgu yapılmakta Ve sanatkârın gelecek kuşaklar için neyi temsil edebileceğini, nereden ve nasıl ilham aldığı da titizlikle mercek altına alınmaktadır. Aynı zamanda dersler ve eleştiriler sonrası yapılan ve yazılanların da dikkate alınması, kuşkusuz sanatta daha iyi yerlere gelinmesine vesile olmaktadır. Kurumumuz, Bu titiz çalışmalarla, sanatkârlarımızın ve öğrencilerimizin desteğiyle, birlikteliğiyle, yetenekleriyle, kalıcı eserler yapılabileceğini göstermiştir. Kurumumuz, Klasik sanatlarımızı, üretim biçimleriyle harmanlayan sanatkârlarımızla, verilen eğitimlerde tarihin izini dikkatle sürecek ve sürdürmeye devam edecektir.

detaylı bilgi
Okulumda Sanat Var!

Okulumda Sanat Var!

Tarih boyunca insanoğlu, varlığının değerlerini gelecek nesillere aktarmanın en etkili ve kalıcı yollarından biri olarak sanatı seçmiştir. Sanat aynı zamanda bir milleti birbirine kenetleyen, duygu ve düşünce birliği sağlayan bir unsurdur. İnsanlar ve milletler kişiliklerini, dünya görüşlerini, yaşama bakış açılarını en iyi sanat yoluyla ifade ederler. Bir milletin ulaştığı kültür ve medeniyet seviyesini görmek için o milletin yetiştirdiği sanatkârlara ve üretmiş olduğu eserlere bakılır. Sanat bir milletin maddi seviyesini, hem de manevî anlamda ulaştığı zirveyi göstermesi açısından son derece önemlidir. Bir ülkenin insanlarının özgüven, bilgelik, feraset ve hikmet sahibi oluşu, sanat erbabı sayısıyla ölçülmektedir. Günümüz insanının medeniyet tasavvuruna etki etmeyi ve nasıl büyük bir medeniyetin torunları olduğumuzu dünyaya hatırlatmayı görev edinen KLASİK SANATLAR, aynı zamanda hayatın içindeki çarpıklıklara ve manevî hastalıklara en güzel reçeteyi yazan klasik sanat eserlerinin şifa sunmaya devam etmesini ve yeni nesillere taşınmasını sağlamayı amaç edinmiştir.  “Her Okulda Bir Sergi Bir Seminer” proje adı ile Anadolu’nun Sanatlarını “ Okulum’da Sanat Var” sloganı ile  başlattık.  Geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz bu proje ile sanatlarımızın farkında olarak yetişecek, yapılacak etkinliklerle sanatlarımızı tanıyacak, sanatkarlarımızla tanışacak ve bu sanatlarımızın farkındalığı ile yetişmiş olacaktır.  OKULUMDA SANAT VAR 2. ETKİNLİK (20 Nisan) “Her Okulda Bir Sergi Bir Seminer” proje adı ile Anadolu’nun Sanatlarını “Okulumda Sanat Var”sloganı ile başlattık. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz bu proje ile sanatlarımızın farkında olarak yetişecek, yapılacak etkinliklerle sanatlarımızı tanıyacak, sanatkarlarımızla tanışacak ve bu sanatlarımızın farkındalığı ile yetişmiş olacaktır.  İkinci etkinliğimiz, Ümraniye Atatürk Ortaokulu'nda, Hattat Osman Çiçek hocamızın Hüsn-i Hat Sanatımız konulu semineri ve ‘Anadolu’nun Sanatları’ sergimiz 20 Nisan (Cuma) günü saat 11:00de gerçekleştirilecektir.  BİLGİ İÇİN: 0545 293 01 20 ADRES: Tantavi Mh. Esergon Cad. Şair Akif Dk. No:2 Ümraniye-İstanbul OKULUMDA SANAT VAR 1. ETKİNLİK (12 Nisan) “Her Okulda Bir Sergi Bir Seminer” proje adı ile Anadolu’nun Sanatlarını “ Okulumda Sanat Var” sloganı ile  başlattık.  Geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz bu proje ile sanatlarımızın farkında olarak yetişecek, yapılacak etkinliklerle sanatlarımızı tanıyacak, sanatkarlarımızla tanışacak ve bu sanatlarımızın farkındalığı ile yetişmiş olacaktır.    İlk etkinliğimiz Kandilli Kız Anadolu Lisesi’nde, Hattat Ahmet Zeki Yavaş hocamızın Klasik Sanatlarımız konulu semineri ve ‘Anadolu’nun Sanatları’ sergimiz 12 Nisan (Perşembe) günü saat13:00 de gerçekleştirilecektir. BİLGİ İÇİN: 0545 293 01 20 ADRES: Kandilli mah. Kandilli cad. Liseli sk. No:1/A Üsküdar-İstanbul

detaylı bilgi
KLASİK SANATLAR BELGESELİ

KLASİK SANATLAR BELGESELİ

Milletleri millet yapan unsurların başında dil, tarih ve bayrağın yanı sıra; kültür, sanat ve medeniyet gelmektedir. Kültür mirasının temeli sayılan sanatlar, zirveye ulaştıktan sonra, artık “klasik” adını alır. Geçmişten günümüze kadar, uzun ve zorlu bir serüven yaşayan klasik sanatlarımız, yüzyıllardır devam eden yolculuklarının ardından, umutlu ve güzel bir vadiye ulaşmıştır. Ayrı coğrafyalarda, ayrı milletlerle birlikte ortaya çıkmış olsalar da tıpkı bir ırmağı besleyen suların kavuşması gibi, büyük ve engin bir sanat denizinde buluşmuştur. Birlikte gelişip ilerleyen klasik sanatlar, her daim artan bir coşkuyla akmaya devam etmiş ve gelecekte de devam edecektir.  Bugün temel olarak, on iki sanat dalıyla birlikte anılan bu sanatları anlatmayı, eski ustaları ve günümüz sanatkarlarını tanıtmayı bir görev ve sorumluluk sayarak; tarih, kültür, sanat ve medeniyet dolu bir yolculuğa çıkıyoruz.  Klasik sanatlar dünyasının gizli hazinelerinin keşfedileceği ve birbirinden eşsiz eserlerin gözleri mest edeceği bu programın ilk on bölümünde, alanında uzman sanatkarların katılımlarıyla, her bir klasik sanat dalının tanımı, tarihi serüveni, malzeme ve teknikleri, eğitim süreci ve günümüzdeki durumu konuşulacak.  Programın daha sonraki on bölümünde ise klasik sanatlar, daha detaylı bir anlatımla ekranlara gelecek. Tarih içindeki gelişimi ve uygulama alanları hakkında bilgiler verilecek ve zengin görsellerle bedii zevke de hitap edilecek.  Klasik sanatlar âlemine açılan bu kapıdan içeri girerek, tarihin fısıltılarını duymak ve geçmiş günlerden gelen güzellikleri seyretmek isterseniz, bu yolculuğu kaçırmayın.

detaylı bilgi
İstanbul'un Çeşmeleri Projesi

İstanbul'un Çeşmeleri Projesi

1453 yılında, Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethetmesiyle beraber, yüzyılların başkenti, bu kadim şehirde hızlı bir imar faaliyeti başlamıştır. İnancı, kültürü, geleneği ve sanatıyla bütünleşmiş, güçlü bir medeniyete sahip Osmanlı Devleti, İstanbul’a “İslam başkenti” olma ruhunu nakşetmiştir. Meydanlarda yükselen ihtişamlı camilerin, inancın ilimle yoğrulduğu kıymetli medreselerin yanında, halkın ve yolcuların su ihtiyacını karşılamak, Ramazan ayında ve kandillerde bal şerbetleri ikram etmek ve böylece Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla çeşme ve sebiller inşa ettirilmiştir. O kadar ki ara sokaklar bile ihmal edilmeyerek neredeyse her meydana, her cami avlusuna ve her köşeye bir çeşme veya sebil yaptırılmıştır.  Günümüzde, İstanbul’un iki yakasında, çeşitli semtlerde, işlevini sürdüren veya sürdürmeyen yüzlerce çeşme ve sebil bulunmaktadır. Bugüne kadar ulaşamayan yüzlercesini daha düşündüğümüzde, bu sayının ne kadar fazla olduğunu tahmin edebiliriz. Günümüz yapılarının bazıları sadece işlevsel amaçlarla yapılmış küçük çeşme veya sebiller olsa da, bazıları İstanbul’un bir remzi olacak kadar ihtişamlı ve abidevidir. Tüm bunlardan sonra şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki ecdadımız, hayır kurumlarını en ücra yerlere kadar ulaştırarak toplum hizmeti adına, kendisine düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmiştir. Artık onların torunları olarak, bizim görevimiz emanete sahip çıkmak ve onu hakkıyla koruyabilmektir. İstanbul’un Çeşme ve Sebilleri programında, alanında uzman konukların anlatımıyla birlikte çeşme ve sebillerin yapılış hikayeleri, onların hayat bulmasına vesile olanlar ve inşa kitabeleri anlatılacak. Bu kadim mimari eserlerin üzerine binbir emekle işlenmiş nakışları, birbirinden harika motifleri, görkemli mermer kabartmaları, çinileri ve tüm güzellikleri şimdi çok daha yakından incelenecek. 

detaylı bilgi
Esma-i Hüsna Kitabı

Esma-i Hüsna Kitabı

Esma-i Hüsna |                                Bir şeyi anlamanın yollarından biri de onu sıkça tekrar etmektir.Tekrar edilen şeyler,hafızada yer eder.Bu şey ilahi isim ve sıfatlardan biri olunca o bir çeşit zikir olur.Zikir, zikreden kimseyi zikrettiği zat ile beraber eder.Allah Teala'nın ,''Siz beni zikredin,ben de sizi zikredeyim''müjdesi, zikir ehli için ne büyük bir saadettir. Akaidin temeli Allah Teala'yı tanımaktır.Allah'ı zikretmeden Zat'ı Bari'yi ayne'l-yakin derecesinde tanımak mümkün değildir.Eğer,''Bu isimleri nerede, ne zaman, nasıl okuyalım? denirse ,deriz ki: İşte o güzel isimlerin tecellisi olan hayat ve kainat önümüzde duruyor.Biz her gün onlarla iç içe hayat sürüyoruz.Daha doğrusu biz o güzel isimlerin tecelli ve bereketiyle hayatta ve ayaktayız.Bizler ruhumuzla mana aleminde yüzerken, doğarken, büyürken, bir ömür bu alemde yaşarken,ölürken ve öldükten sonra yeni hayatla tanışırken hep ilahi isimlerin tecellilerine mahal ve mazhar oluyoruz. Gerçek şudur ki: Alemde Yüce Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek, boyun eğilecek, el açılıp bir şey istenecek başka bir ilah yoktur. Klasik sanatlarımızdan hüsn-i hat ve tezhibin muhteşem birlikteliğiyle oluşan bu koleksiyonla Yüce Yaratıcının  sıfatlarını bir kitap içinde sizlere tekrar sunmaktan onur duymaktayız.Güzel olanı daha da güzel hale getirmek için gösterilen çabaların sonuçsuz kalmadığını görmek de ayrı bir mutluluk kaynağıdır.  

detaylı bilgi
Kaside-i Bürde Tıpkıbasımı

Kaside-i Bürde Tıpkıbasımı

Kaside-i Bürde |                             Peygamber Efendimiz (sav)’in aşkını destanlaştıran, 160 beyitten oluşan, Muhammed Bûsîrî'nin Kaside-i Bürde'si olan bu özel eser; ilk kez İstanbul Klasik Sanatlar Merkezi tarafından murakkaa şeklinde tıpkıbasım yapılarak yayınlanmış ve satışa sunulmuştur. KASİDE-İ BÜRDE’Yİ SUNUŞ “And olsun ki Allah'ın Resûlü sizin için güzel bir örnektir...” (el-Ahzab: 21) “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik...” (Enbiya: 107)  “Şüphesiz sen büyük ahlak üzeresin...” (Kalem: 4) Ayet-i kerimelerinde vurgulanan düstur üzerine, asırlar boyunca şairler ve sanatkârlar İslâm'ın üstünlüğünü, Kur’an-ı Kerim’in büyüklüğünü ve Efendimiz (sav)'in örnek şahsiyetini, güzel ahlakını, başarı ve mûcizelerini konu alan pek güzel şiirler kaleme almışlardır. Dinin kaynağından öğrenilmesi kadar önemli olan bir başka husus, muhakkak ki dini hayatın canlı, heyecanlı ve bütün güzellikleriyle yaşanması ve yaşatılmasıdır. Bunun da yolu, ideal insan motifinin bütün özelliklerini şahsında billurlaşan Hz. Peygamber (sav)'i çok iyi tanımak, anlamak, sevmek ve izlemekten geçer. Bu gayelerle oluşturulan ve  Efendimiz (s.a.v)'i konu alan çalışmalar, asırlar içinde bereketli ürünlerini vermiş ve kısa zamanda zengin bir siyer ve İslam edebiyatı literatürü oluşmasını sağlamıştır. Kaside-i Bürde adıyla tanınan ve ilki Kal b. Züheyr'e, ikincisi Muhammed Bûsîrî'ye ait olan kasideler ise bu edebiyatın en güzel örneklerindendir. Muhammed Busirî'nin Hz. Peygamber (S.a.v) için yazdığı pek çok kaside arasından en muhteşemi olan ve Busirî'yi şöhrete taşıyan Kasîde-i Bürde, 160 beyit ve 10 bölümden oluşmaktadır. Busirî hayatının son demlerinde, felç hastalığına yakalanır. Şifa vermesi için Cenab-ı Hakk'a dua ve niyazda bulunan şairin rüyasına Peygamber Efendimiz (s.a.v)' girer.  Rüya aleminde Busirî O'na (s.a.v) bu kasîdeyi okumuştur. Busirî'nin rüyasında Hz. Peygamber bu kasîdeden duyduğu memnuniyeti göstermiş ve hırkasını (bürde) O'nun üzerine örter  ve eliyle vücudunun felçli kısmını sıvazlar. Muhammed Busirî uyandığında felç hastalığından eser kalmamıştır. Bûsîrî heyecanla uykudan uyanır; vücudunda felçten bir eser kalmadığını farkeder. Bu sırada sabah namazı vakti yaklaşmıştır. Şair abdest alıp mescide gitmek üzere evden çıkar ve yolda Ebü'r-Reca denilen bir dervişle karşılaşır. Derviş ondan Hz. Peygamber için yazdığı kasideyi ister; Bûsîrî de hangi kasideyi istediğini sorunca Ebü'r-Recâ: "Hani bu gece Resûlullah'ın huzurunda okuduğun kaside, işte onu" der. ve bu olayla beraber Busirî'nin kasidesi rüyadaki Hz. Peygamber (s.a.v)'in hırkasına isnaden "Kasîde-i Bürde" olarak anılmaya başlamış ve meşhur olmuştur. Zaman içinde İslam coğrafyasının her bölgesinde büyük bir ilgi görmüş, dini toplantılarda, mübarek gün ve gecelerde, bayram merasimlerinde okuna gelmiştir.  Peygamber Efendimiz (sav)’in aşkını destanlaştıran Muhammed Bûsîrî'nin Kaside-i Bürde'sini, nesta'lik hattıyla görsel ziyafete dönüştüren ve islam alemine sunan dünyaca ünlü hattat üstad Emir Ahmet Felsefî'ye,  sade, anlaşılır ve akıcı üslûbuyla Türkçeleştirek edebiyatımıza kazandıran ilim, fikir ve gönül insanı Mahmut Kaya Hocamız'a ve bu eseri koleksiyonunda bulunduran Ülkemizin en önemli   koleksiyonerlerinden işadamı Sami Tokgöz ağabeyimize  bu büyük hizmetlerinden dolayı müteşekkiriz. Bu eseri sanat ve yayın  tarihinde ilk defa İKSM yayınlarında murakkaa şeklinde tıpkıbasım olarak size sunmanın mutluluğunu yaşamaktayız. KASİDE-İ BÜRDE TERCÜMESİ: 1. Ey gönül, Selemli dostları anmaktan gözünden kanlı yaş akıtıyorsun? 2. Yoksa Kâzıma tarafından rüzgar mı esti, zifiri karanlıkta İzam Dağı'ndan şimşek mi çaktı? 3. Gözlerine ne oldu ki: "ağlama!" desen yaş döker, kalbine ne oldu ki "kendine gel!" desen coşup kendinden geçer. 4. Yanıp tutuşan kalp ve akan gözyaşı karşısında âşık sevginin gizli kalacağını mı sanır?! 5. Aşk olmasaydı, sevgilinin harap olan yurdunda, ondan arta kalanları, bakıp yaş dökmez, sorgun ağacı ile o dağı anarak geceler boyu uykusuz kalmazdın. 6. Gözyaşı ve hastalık aleyhinde iki adil şahit iken sevgini nasıl inkar edebilirsin?! 7. Aşkın ızdırabı yanaklarında sarı papatya ve anem gibi iki çizgi halinde belirirken sevgini nasıl inkar edebilirsin?! 8. Evet, gece sevgilimin hayali geldi ve beni uykusuz bıraktı; çünkü aşk, zevk ve elemle iç içedir. 9. Uzre aşkı gibi bir aşka tutulduğum için ey beni kınayan! Mazur gör, eğer adil davransaydın kınamazdın beni. 10. Benim hâlim sence mâlum... Sırrım da dedikoduculardan gizli değil, derdim ise bitmez tükenmez... 11. Sen bana samimi öğütte bulundun, fakat ben onu dinleyecek halde değilim; çünkü âşığın kulağı öğüt verenlere karşı sağırdır. 12. Ak saçların beni uyaran öğüdünü suçladım, halbuki ak saç öğüt hususunda suçlanmaktan çok uzaktır. 13. Kötülüğü emreden nefsim, cehâletinden dolayı, ak saçların ve ihtiyarlığın uyarısından ders almadı. 14. Nefsim, misafir (olan ihtiyarlığa) ziyafet için hiçbir güzel emel hazırlamadı; o da ansızın gelip başıma konuverdi!.. 15. O misafire gereken saygıyı gösteremeyeceğimi bilmiş olsaydım, onun eseri olan ak saçları boyayıp gizlerdim. 16. Huysuz atın dizginle çevrilmesi gibi azgın nefsi sapıklığından çevirmede kim bana yardım edecek! 17. Nefsin kötü isteklerini kırmayı günahlarda arama! Çünkü yemek oburluk arzusunu güçlendirir. 18. Nefis emzikli çocuk gibidir, onu kendi haline bırakırsan daha çok emmek ister; sütten kesersen vazgeçiverir. 19. Nefis çeşitli amellerde otlarken onu kollayıp güt; eğer otlağı tatlı bulursa otlatma! 20. Nefsi bayağı isteklerinden çevir, onun seni yönlendirmesinden sakın; çünkü nefsânî istekler, hakim olduğu kimseyi ya helâk yahut rezil eder. 21. İnsan, zehirin yağda olduğunu farketmediği için, nefis ona nice öldürücü lezzetleri güzel göstermiştir. 22. Açlık ve tokluğun hilelerinden kork, nice açlık vardır ki tokluktan daha zararlıdırl 23. Haramlarla dolmuş olan gözden yaş akıt ve pişmanlık perhizine sıkıca sarıl! 24. Nefis ne şeytana muhalefet ederek onlara başkaldır; her ne kadar sana samimi öğütte bulunsalar da onlara güvenme. 25. Nefis ve şeytana düşman olarak da hakem olarak da boyun eğme; çünkü sen hasmın da hakemin de hilesini bilirsin. 26. Amelsiz sözden Allah’a sığınırım. Şüphesiz bu halimle ben, iğdiş olan kimseye soy isnat etmiş oldum 27. Sana iyiliği emrettim, lâkin emrettiğim şeyi ben yapmadım ve dürüst davranmadım. Öyleyse benim sana "doğru ol" demem neye yarar?! 28. Ölümden önce nâfile ibadet olarak bir hazırlık yapmadım; farz olandan başka ne namaz kıldım ne de oruç tuttum. 29. Karanlık geceleri, ayakları şişip ağrıyıncaya kadar ibadetle geçiren o Peygamber’in sünnetini ihmal ettim.  30. O, açlığını hissetmemek için böğürlerinin nazik derisini dürüp bükerek karnına taş bağladı. 31. Altından yüksek dağlar onu kendilerine cezbetmek istedi; o buna aldırış etmeyerek yüksekliğin nerede ve nasıl olduğunu onlara gösterdi. 32. Geçim sıkıntısı çektiği halde onun bu teklife aldırış etmeyişi, dünyaya önem vermediğini bir kere daha pekiştirmiştir. Kuşkusuz sıkıntı çekmek namusa etki edemez... 33. Kendisi olmasaydı, dünyanın yokluktan varlık alanına çıkamayacağı bir şahsın çektiği sıkıntı, onu dünyaya nasıl bağlayabilir ki... 34. Hz. Peygamber (s.a.v) iki dünyanın, insanların ne dillerin, Arap ve Arap olmayan her iki kesimin de efendisidir. 35. Peygamberimiz iyilikleri emreden, kötülükten nehyedendir. "Evet" veya "hayır" diye karar yeren hiçbir kimse onun kadar doğru karar vermiş değildir. 36. O öyle sevgili bir peygamberdir ki, (kıyamet günü) dehşetli korkulardan herhangi biri hücum ettiği zaman onun şefaati umulur, 37. Hazret-i Peygamber (s.a.v) bütün insanları Allah'a davet etti. Ona sarılanlar kopmayan sağlam bir ipe yapışmışlardır. 38. Yaratılışta ve ahlâkta bütün Peygamberlerden üstündür. İlim, asâlet ve cömertlikte hiçbir Peygamber onun mertebesine yükselmiş değildir. 39. Bütün peygamberler Resûlullah'ın (s.a.v) irfan denizinden bir avuç veya cömertlik yağmurundan bir yudum su istemektedir. 40. Diğer Peygamberler Resûlullah'ın (s.a.v) huzurunda, dereceleri bakımından, ilmin noktası veya hikmetin harekesi gibi kalırlar. 41. O öyle bir Peygamberdir ki, maddesi ne mânâsı tam kemâle ermiş, sonra da insanı yaratan Allah onu kendine sevgili seçmiştir. 42. O (s.a.v), güzelliğinde ortağı olmayandır. Ondaki güzellik cevheri de bölünmüş değildir. 43. Hıristiyanların kendi Peygamberleri hakkındaki (aşırı) iddialarını bırak da Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında dilediğin gibi hüküm ver. 44. Onun şahsına dilediğin üstün hasletleri izafe et, onun kadrini dilediğin büyüklük sıfatları ile yücelt. 45. Resûlullah’ın (s.a.v) faziletinin bir hududu yoktur ki, konuşan kimse o fazileti dile getirebilsin... 46. Onun mûcizeleri büyüklük bakımından zâtı derecesinde olsaydı, ismi alındığı zaman çürüyen kemikleri bile diriltirdi!.. 47. Bize olan aşırı sevgisinden dolayı o, aklın  almadığı şeyle bizi imtihan etmedi. Biz de şüpheye düşmedik ve şaşırıp bir hata yapmadık. 48. Onun kemâlíni anlamak bütün varlıkları âciz bıraktı. Ona yakın ve uzak olanlarda hayret ve acizden başka bir şey görülmez! 49. Hz. Peygamber (s.a.v), uzaktan gözlere küçük görünen, fakat yakından (ve doğrudan bakılınca) gözü kamaştıran güneş gibidir. 50. Uyuyan ve gördüğü düşle avunanlar, dünyada onun yüce varlığını nasıl anlayabilir?!.. 51. Onun hakkında ilmin varabildiği en son netice, onun bir beşer ve Allah'ın yarattığı bütün varlıkların en hayırlısı olduğudur. 52. Bütün peygamberlerin getirdiği mûcizeler, onlara, ancak onun nurundan ulaşanlardan ibarettir. 53. Çünkü o bir fazilet güneşidir; diğer peygamberler ise (güneş batınca) karanlıkta insanlara parıltısınıı gösteren yıldızlar gibidir. 54. Güzel ahlâkla süslenen Peygamber'in yaratılışı Allah'ın ne büyük ikramıdır! Güzellik onu bürümüş ve güzel yüz ona nişan olmuştur. 55. Hz. Peygamber (s.a.v) yumuşaklıkta çiçek, şerefte dolunay, cömertlikte deniz, himmet hususunda sonsuz zaman gibidir. 56. Onunla yalnızken karşılaştığım zaman, heybetiyle sanki o, bir ordu veya emrine âmâde olanlar arasında gibidir. 57. Sedef içinde gizli inciler, sanki onun söz ve tebessümünden oluşmuştur. 58. Onun kemiklerini saran toprağa denk olacak hiçbir koku yoktur: Onu koklayana ve öpene ne mutlu!.. 59. Allah onun doğumunu tertemiz soyundan meydana getirdi; ne güzel bir başlangıç ve ne güzel bir son... 60. (Onun doğduğu gün) Öyle bir gündür ki, o gün İranlılar, keder ve azapların  gelişiyle korkutulduklarını  sezdiler.. 61. Kisra'nın adamlarının bir daha bir araya gelmeyecek şekilde dağıldığı gibi onun sarayı da öylece yarılıp ayrıldı. 62. Onun doğumuna duyduğu eseften dolayı (taptıkları) ateşin nefesi kesilip söndü. Nehirleri de öfke ve üzüntüsünden kaynak ve yatağını değiştirdi. 63. Göllerinin yere batması Sava’lılan ümitsizliğe düşürdü ve susadıkları zaman göle gidenler öfkeyle geri döndüler. 64. Sanki ateşte, sudaki ıslaklık (ve söndürme) özelliği varmış gibi üzüntüsünden (söndü). Su da ateşteki alev (ve yakma) özelliğine sahip gibiydi. 65. Onun doğduğu gün cinler sevinç çığlıkları atıyor, nurlar yükselip yayılıyor, hakikat mânâda ve sözde ortaya çıkıyordu. 66. Kör ve sağır kesildiler de müjdelerin ilânı işitilmedi ve korku şimşekleri görülmedi. 67. Kavimlere kendi eğri dinlerinin devam edemeyeceğini kâhinleri haber verdikten sonra dahi uyarıları fark edemediler. 68. Yerdeki putların (yüz üstü) düştüğü gibi ufukta yıldızların akmasını gördükleri halde yine fark edemediler. 69. Öyle ki şeytanlar (yıldızların akması karşısında) vahiy yolundan dönüp peş peşe kaçışıyorlardı. 70. Onlar âdeta Ebrehe’nin yiğit erleri(!) veya Hz. Peygamber'in (s.a.v) avuçlarından atılan çakıl taşları karşısındaki (bozguna uğrayan) asker gibiydiler... 71. Hz. Peygamber'in avuçlarındaki çakıl taşları, tesbih ettikten sonra, tıpkı tesbih eden Hz Yûnus'un, kendini yutan balığın karnından atıldığı gibi atıldılar. 72. Onun davetine ağaçlar secde ederek ve ayaksız, kökleri üstüne (sürünerek) yürüyüp geldiler. 73. Ağaçlar öyle çizgi çizdiler ki, sanki kökleriyle yol ortasına en güzel yazı yazmışlardı. 74. (Ağaçların hareketi) bulut gibiydi; o nereye gitse bulut da gider ve onu, günün en sıcak vaktinde fırın gibi kızgın güneşin hararetinden korurdu. 75. Yarılan aya yemin ederim ki onun Hz. Peygamber’in (s.a.v) kalbine bir benzerliği vardı. 76. Hayır ve kerem sahibini Hz. Peygamber’i (s.a.v) mağaranın saklayışı ve kâfirlerin bütün gözlerinin ona karşı kör kesilişi onun mucizelerindendir. 77. Müşrikler, mağarada hiç kimse yok derken, sâdık olan Hz. Muhammed (s.a.v) ile sıddık olan Ebû Bekir mağarada (bulundukları halde) görülmediler. 78. Müşrikler, mahlûkâtın en hayırlısının üzerine örümceğin ağını örmediğini ve güvercinin uçup dolaşmadığını sandılar. 79. Allah'ın (onu) koruması, kat kat zırhlara ve sağlam kalelere ihtiyaç bırakmadı. 80. Zamanın bana zulmederek zarar vermesinden dolayı her ne vakit ona sığındımsa, onun tam bir himayesinden başka bir şey bulmadım. 81. Her ne zaman ondan iki dünyaya ait nimet istedimse, iyilik yapanların en hayırlısı olandan Hz. Muhammed’den (s.a.v) bol bol ihsan gördüm. 82. Onun rüyasında gerçekleşen vahyi inkâr etme; çünkü onun, gözleri uyuduğu zaman uyumayan bir kalbi vardır. 83. (Rüyadaki) bu vahiy, Onun (s.a.v) peygamberlik mertebesine erdiği bir sırada gerçekleşmlşti. O halde böyle bir zamanda rüya görenin hâli inkâr olunamaz. 84. Hâşâ vahiy çalışıp kazanmakla elde edilmiş değildir ve hiçbir peygamber de gaibden verdiği haberde yanlış yapmaz. 85. Onun (s.a.v) eli, nice hastayı dokunmakla iyileştirdi ve nice şifaya muhtaç olan kimseyi cinnet bağından kurtarıp salıverdi. 86. Onun (s.a.v) duası nice kıtlık ve kuraklık yılını ihya etti. Hatta o sene, karanlık asırlar içinde bembeyaz parlayan bir yıla benzedi. 87. Resûlullah'ın (s.a.v) duası üzerine sağnak yağdıran bir bulut sebebiyle derelerden akan suyu, denizden bir ırmak veya Arim vadisinden gelen sel zannedersin. 88. Bırak beni de onun, gece yüksek dağ başında yakılan ziyafet ateşi gibi besbelli olan mucizelerini anlatayım. 89. Muntazam olarak dizilen inci daha güzeldir; bununla beraber dizilmemek incinin kıymetini eksiltmez. 90. Şairin hayal gücü, ondaki yüksek ahlâkı ve temiz huyu anlatmaya yetmez. 91. Allah'ın hak olan âyetleri (lafız itibariyle) sonradan, (mânâ itibariyle) ezelîdir; çünkü kadim olan Allah'ın sıfatıdır: 92. Kur'ân âyetleri, bize âhiretten, Âd ve İrem kavimlerinden haber vermeleri itibariyle (manası ve hükümleri) belirli bir zamana ait değildir. 93. Onlar, bugün hâlâ elimizde bulunmakta olup diğer peygamberlerin mucizelerinden üstündür; çünkü onların mucizeleri (belirli bir zamanda gelmiş) ve devam etmemiştir. 94. Onlar, şüpheye yer vermeyen ve (kendisinin üstünde) hiçbir hakem kabul etmeyen muhkem âyetlerdir. 95. Her ne zaman Kurân âyetlerîne harp ilan edilecek olsa, sonunda en azılı düşmanlar bile gerçeği görerek ona teslim olmuşlardır. 96. Namusuna düşkün kimsenin kendi hareminden câninin elini çekip defettiği gibi, Kur'ân'ın belâgatı da muarızlarının iddiasını öylece reddetmiştir. 97. Kur'ân âyetlerinin, deniz dalgaları gibi birbirini destekleyen mânâları vardır, fakat onlar güzellik ve değer bakımından denizin cevherinden daha üstündür. 98. Kur`ân âyetlerinin olağanüstülükleri saymakla bitmez ve çok okumakla bıkıp usanılmaz. 99. Kur'ân okuyanın gözü ve gönlü onunla tatmin olmuştur. Onu okuyana dedim ki: Allah'ın ipi olan Kur'ân sayesinde isteğine ulaştın, artık ona sımsıkı sarıl. 100. Eğer Kur'ân'ı Lezzâ ateşinin hararetinden korktuğun için okursan, onun serin suyuyla cehennem ateşini bile söndürürsün. 101. Kur'ân âyetleri havz-ı kevser gibidir. Günahkârlar ona kömür gibi simsiyah girseler dahi yüzleri ak pâk olarak çıkarlar. 102. Onlar sırat ve terazi gibi dosdoğrudur. İnsanlar arasında Kur'ân'ın gösterdiği adaletin dışında bir adalet sürekli değildir. 103. İyi anladığı ve tam erbabı olduğu halde, bilmezlikten gelerek onu inkâra yeltenen kıskancın haline sakın şaşma!.. 104. Bazen ağrı yüzünden göz güneşin ışığını ve hastalıktan dolayı ağız suyun tadını inkâr eder. 105. Ey ihtiyaç sahiplerinin koşarak ve güçlü develere binerek kapısına yöneldiği kimselerin en hayırlısı olan Peygamber! (s.a.v) 106. İbret almak isteyenler için senden başka varlığı en büyük âyet kim olabilir?! Ve ganimet bilenler için senden başka en yüce nimet kim olabilir? 107. Sen, zifiri karanlık bir gecede dolunayın gidişi gibi bir Harem'den diğer bir Harem’e gittin. 108. Sen (mîrac gecesi) Kâbe-kavseyn denilen öyle bir mertebeye yükseldin ki, o mertebe (diğer peygamberler tarafından) ne istenildi ne de ona ulaşıldı. 109. (O gece) bütün nebî ve resûller, hizmetçinin efendiyi öne geçirdiği gibi seni öne geçirdiler. 110. Sen, kalabalık bir topluluk içinde sancak sahibi olarak onlara uğrayıp yedi kat gökleri yarıp gittin. 111. Allah'a yaklaşmak üzere yükselmek isteyenlere yükselecek bir yer ve ileri geçmek isteyenlere bir nihayet bırakmayıncaya dek yükseldin. 112. Sen mîraca davet olunduğunda, bir sancak gibi kendı' makamına nisbetle bütün makamları aşağıda bıraktın. 113. Gözlerden gizli mi gizli olan Allah'a kavuşmak ve nice önemli sırları anlamak için mîrac ettin. 114. Kimse sana ortak olmadan bütün övünülecek sıfatları kendinde topladın ve her makamı tek başına geçtin. 115. Senin sahip olduğun mertebelerin derecesi yüce ve sana verilen nimetleri hakkıyla anlamak zordur. 116. Ey İslâm toplumu! Allah'ın ezelî bir lütfu olarak bizim yıkılmayan bir dayanağımız vardır, ne mutlu bizlere... 117. Allah bizleri, peygamberlerin en şereflisi olan Hz. Muhammed (s.a.v) vasıtasıyla kendine itaate davet edince, biz de ümmetlerin en şereflisi olduk. 118. Aslanın kükreyişi, bir şeyden habersiz otlayan koyun sürüsünü ürküttüğü gibi, onun peygamberlik haberleri de düşmanların kalplerine öylece korku saldı. 119. Hz. Peygamber (s.a.v) her savaşta düşmanla karşılaşmaktan geri kalmadı; öyle ki, mızrak ile (öldürülen düşmanlar), kasap kütüğünde doğranan ete benzedi. 120. Düşmanlar, karakuş ve kartalların (savaş meydanından) kapıp kaldırdığı et parçalarına özenircesine harpten kaçmak isterlerdi. 121. Haram aylarının geceleri dışında düşmanlar, gelip geçen gecelerin sayısını bilmezlerdi. 122. İslâm dini sanki düşmanların etine iştahlı, bütün kumandanlarla, onların üzerine inen misafir gibidir. 123. Hz. Peygamber at üzerinde, dalgalar gibi ard arda ok yağdıran kahramanlardan oluşan deniz gibi bir orduyu sevk ve idare ediyordu. 124. O kahramanlar, küfrûn kökünü kazımak için hücum ederler, sevabını yalnız Allah'tan bekler ve O'nun her davetini hemen kabul ederlerdi. 125. Nihayet İslâm milleti garip kaldıktan sonra o kahramanlar sayesinde hısım ve akrabalarına kavuştu. 126. (Çocuk ve kadınlar) en hayırlı baba ve kocaların sayesinde (düşmanlardan) ebediyyen korunarak yetim ve dul kalmadı. 127. Mücahitler dağlar gibidir. Şimdi sen, her savaşta onlardan neler çektiklerini düşmanlarından sor. 128. Düşmanlar için vebadan daha tehlikeli birer felaket mevsimi olan savaşları sen Huneyn’den, Bedir’den ve Uhud'dan sor. 129. Onlar, düşmanların sarkan saçlarıyla simsiyah olan ense köküne beyaz olarak indirdikleri kılıçları kıpkızıl olarak kaldıranlardır. 130. Hat oklarıyla yazı yazan mücahidlerin kalemleri, düşmanın vücudunun hiçbir tarafında noktasız yer bırakmamıştır. 131. Nasıl ki gül, güzel manzarasıyla palamut ağacından seçilirse, keskin silahlı mücahidler de kendilerini başkalarından ayıran bir görünüme sahiptirler. 132. Zafer rüzgarları sana onların güzel kokusunu sunuyor. Zırhına bürünen her kahramanı henüz kılıfından çıkmamış çiçek sanırsın. 133. Atların sırtında, kolanların sıkı bağlanmasından değil, azim ve sebatlarının kuvvetli oluşundan dolayı sanki mücahitler yükseklerde biten kökleri sağlam ağaçlar gibidir. 134. Mücahitlerin şiddetli hücumundan korkan düşmanların kalpleri uçtu da yiğitle kuzuyu ayırt edemez oldular. 135. Ormanda aslanlar, Resûlullah’ın (s.a.v) sayesinde zafer kazanan kimseye rastlayacak olsalar korkudan susarlar. 136. Onun yardımıyla zafer kazanmayan bir dost ve perişan olmayan bir düşman asla göremezsin. 137. Aslanların yavrularıyla birlikte (kendileri için güvenli olan) ormana indiği gibi Hz. Peygamber de (s.a.v) ümmetini dinin sağlam sığınağına indirdi. 138. Allah'ın kelâmı (olan Kur'an), İslâm dinine karşı nice mücadele edenleri yere serdi; ve onun kuvvetli delilleri, nice azılı düşmanları mağlup ve perişan etti. 139. Okuma yazma bilmeyen bir ümmînin cahiliye döneminde yaşadığı halde ilim, yetim olduğu halde yüksek bir terbiyeye sahip olması sana mucize olarak yeter. 140. Bu kasideyle ona Resûlullah’a (s.a.v) hizmet ettim. Hayatım boyunca başkalarına şiir yazarak ve hizmet ederek işlediğim günahların, bu kaside vesilesiyle affını ummaktayım. 141. Başkalarına yazdığım şiir ve ettiğim hizmet, boynuma, neticesinden korkulan bir gerdanlık taktığı için, bunlarla sanki ben kurbanlık bir deveyim... 142. Her iki halde de (başkalarına şiir yazmak ve hizmet etmekle) çocukça taşkınlıklarda bulundum. Neticede günah ve pişmanlıktan başka birşey elde etmedim. 143. Ey ticaretinde zarar eden nefis! Dünyaya karşılık dini satın almadın ve iyi bir pazarlık yapmadın. 144. Kim ki din hususunda peşini veresiyeye satarsa, onun peşin ve veresiyede iflas edeceği besbellidir. 145. Eğer günah işleyecek olursam, Hz. Peygamber’le olan ahdim bozulmaz ve onunla olan bağım kopmuş sayılmaz. 146. Şüphesiz ismimin Muhammed olması dolayısıyla ben onun himayesindeyim. O ise, yaratılanlar içinde sözünü yerine getirenlerin en vefalısıdır. 147. Eğer kıyamet günü lütfedip elimden tutmazsa, (o zaman sen bana) şöyle de: "Ey ayağı sürçen zavallı nerdesin!" 148. Hâşâ o, kereminden umanı mahrum etmez; ona sığınan komşu, hürmet ve şefaat görmeden dönmez. 149. Bütün düşüncemi onun medh-ü senasına ayıralı, kurtuluşum için onu hâmilerin en hayırlısı buldum. 150. Yağmurun tepelerde bile çiçek bitirdiği gibi, onun bol şefaati de ümitsiz kalan bir eli bırakmaz. 151. (Bu kasideyi yazarken), Herem’i övmesi üzerine Züheyr’in elleriyle derlediği göz alıcı dünya çiçeklerini (nimetlerini) istemedim. 152. Ey yaratılmışların en hayırlısı olan Peygamber! (s.a.v) Ölüm geldiğinde benim senden başka sığınacak kimsem yoktur. 153. Kerîm olan Allah, kıyamet gününde müntakim ismiyle tecelli edince, ey Allah'ın Resûlü bana şefaat etmekle senin makam ve rütbene asla noksanlık gelmez. 154. Şüphesiz dünya ve ahiret senin cömertliğinden, Levh'in ve Kalem’în ilmi de senin ilmindendir. 155. Ey nefs, Büyük günahlardan dolayı Allah'ın rahmetinden ümit kesme! Çünkü Allah'ın mağfiretine nisbetle büyük günahlar küçük hatalar gibidir. 156. Umulur ki Rabbim rahmetini taksim ederken, taksim günahların (çokluğuna göre) yapılır. 157. Ya Rabbi! (Rahmetine olan) ümidimi huzurunda ters çevirme ve hesabımı noksan eyleme. 158. İki dünyada da kuluna lütfeyle, çünkü korkular hücum ettiği zaman onun bitip tükenen bir sabrı vardır. 159. Allah'ım, sürekli olan salevât bulutlarına izin ver de Hz. Peygamber (s.a.v) üzerine sağnak sağnak rahmet yağdırsınlar. 160. Seher yeli sorgun ağacının dallarını hareket ettirdikçe ve deveci boz develeri nağmeleriyle coşturdukça o rahmet yağdıkça yağsın.

detaylı bilgi
Klasik Sanatlar Eğitim Projesi

Klasik Sanatlar Eğitim Projesi

Eğitim programımız; Hat, tezhib, ebru, minyatür, katı, cilt, çini, kalemişi, edirnekari, kakma, naht ve kündekari gibi branş dersleri, Temel Sanat Eğitimi, Sanat Teknolojisi, Osmanlı Türkçesi, Bilimsel Bitki İllüstrasyonu, Fotoğrafçılık gibi uygulamalı dersler, Klasik Sanatlar Kültürü, Türk İslam Medeniyeti Tarihi, Sanat Estetiği, Sanat Tarihi, Sanat Felsefesi, Anatomi,  Sanat Seminerleri gibi kültür derslerinden oluşmaktadır. Eğitim programımız için müracaat edenlerden herhangi bir diploma ve mezuniyet şartı aranmamaktadır. Öğrencimiz tercih ettiği branş dersi dışında; 1- Diğer sanat dallarına ait teorik bilgileri,  2- Uygulamalı dersler olan Temel Sanat Eğitimi, Sanat Teknolojisi ve Osmanlı Türkçesi derslerini, 3- Seminer mahiyetindeki kültür derslerini, eğitim süresinde, zaman sınırı olmadan tahsil eder. Bu derslerle ilgili eğitim belgesi ve sertifikası olan talebelerimiz bu derslerden muaf olacaktır.  öğrencilerimiz; eğitim süresi içinde kendi branş dersi ile ilgili, danışman hocası nezaretinde seçtği konular hakkında her yıl farklı bir konu olmak üzere araştırma, uygulama çalışması yapacaktır. Mezuniyet, ancak branş hocasının öğrencideki performans ve yeterlilik seviyesine göre değerlendirilerek Klasik Sanatlar Eğitim Kurulu Başkanlığının kararıyla klasik anlamda bir icazet ve eğitime katılan tüm branş ve kültür dersleri hocalarının imzası ile de mezuniyet belgesi verilmektedir.  

detaylı bilgi
Mehmed Şekerzade Mushafı Tıpkıbasımı

Mehmed Şekerzade Mushafı Tıpkıbasımı

Mehmed Şekerzâde Mushaf-ı Şerifi |              Osmanli Vükelâ Meclisi, Islâm âleminin de ihtiyacini karsilamak üzere, en yeni baski tekniklerini kullanarak bir mushaf-i serîf basma konusunda bir karar alir. Bunun esas sebebi, o güne kadar yurt içi ve disinda yapilmis olan mushaf basimlarinin gerekli özenden yoksun bulunmasi yaninda metinlerin sanat hususiyetinden mahrum ve yanlis okunmaya müsait olusuydu. Kur’an-i Kerîm'in metnini korumak yaninda ona yarasir bir titizlikle üstad hattatlar tarafindan yazilmis, sanat degerine sahip, yanlis okumalara sebep olmayacak bir mushaf basimi için Ahmed Cevdet Pasanin gözetiminde çalisma baslatilmis ve görev Matbaa-i Âmire olarak anilan devlet basimevine verilmisti. Akabinde ayri bir birim kurulmus ve yeni baski makineleri alinmistir. Basilacak nüsha olarak Sekerzâde Mehmed Efendinin yazdigi mushaf seçilmistir. Mehmed Efendi Manisa'da dogmus, babasi Abdurrahman Efendinin meslegi dolayisiyla Sekerzâde lakabiyla anilip taninmistir. Istanbul’a gelerek Ibrahim Kirimi'den ders almis, mushaf yazmada üstad sayilan Yedikuleli Abdullah Efendiden çok istifade ederek ondan icâzet almistir. Bir çok mushaf, kit’a ve murakka yazmis olan sanatkâr, evinde talebelerine ders verdigi gibi, Topkapi Sarayi Has Bahçe mensuplarina da hat hocaligi yapmistir. Yazi taklidinde de çok basarili olan Sekerzâde. hat sanatina güzel bir sîve ve nezâket kazandirmis büyük bir üstattir. 1166/1753’te vefat etmis ve Karacahmet kabristaninda, Seyh Hamdullah'in hattatlar sofasi olarak anilan kabri civarina defnedilmistir.  Sultan III. Ahmed. Seyh Hamdullah'in yazdigi ve en begendigi nüsha oldugundan Ravza-i Nebevî’ye vakfettigi Kelâm-i Kadîmi taklid ederek bir mushaf yazmasi için Sekerzâde Mehmed Efendiyi görevlendirmistir. Bunun üzerine Medine-i Münevvere ye giden hattat. Ravza’da korunan Seyh Mushafi'ni taklîden yeni bir nüsha yazmistir. Ancak eserini tamamlayip Istanbul’a gönderdigi sirada tahta Sultan I. Mahmud oturdugundan bu sâheser ona sunulmustur. Bu şaheser mushaf, Litografya sanatinda basarili bir isim olan Hafiz Ali Efendi nin gayretiyle 1291/1875 yilinda Matbaa-i Amire de bastirilmis ve Osmanli Devleti’nce tabettirilen “ilk ve en güvenilir matbu mushaf” kabul edilmistir. Hat ve tezhip sanatinin saheser bir örnegi olan ve asli halen Süleymaniye Kütüphanesinde bulunan mushaf, bütün sanat özellikleri azami derecede korunmak suretiyle, sinirli sayida tipkibasim seklinde basilip meraklilarin istifadesine sunulmaktadir.

detaylı bilgi

"Büyük Rize Projesi" Tanıtım Toplantısı Yapıldı

“Büyük Rize Projesi” adıyla hayata geçen  projede, üç bin dönüm deniz alanının doldurulacağı İmar planı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandı.   Rize’nin tarihini, mimari kimliğini ve kültür-sanat birikimini merkeze alan bu dev proje için  Rize’de tanıtım toplantısı düzenlendi.   Proje hakkında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İrfan Uzun projenin onay süreci hakkında bilgiler verdi.  Rize Belediye Başkanı Prof. Dr. Reşat Kasap projenin Rize iline katkıları, Rize Kültür Sanat Vakfı Başkanı Ahmet Zeki Yavaş Projeyi, teknik, sosyal, felsefe, kültür, sanat yönünden anlattı.   Büyük proje ve ilk etapta yapılacak çalışmalar hakkında; Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Rektörü Hüseyin Kahraman, Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, Rize Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Erdoğan, Proje teknik sorumlularından Abdullah Yavaşi, Ömer Erdoğan ve Enis Naci Serdar proje aşamaları hakkında bilgiler verdi.   Rize Milletvekili Sayın Hasan Karal ve Hayati Yazıcı da proje hakkında konuşmalar yaptı.     Dolgu İmar Planı Alanında Yapılması Planlanan Çalışmalar -Külliye alanı -Sosyal ve Teknik Altyapı Alanları, -Sosyal ve Kültürel Tesis Alanları, -Üniversite Rekreatif Alanı ( Dinlenme tesisi) -Kruvaziyer Liman -Spor Alanı, -Camiler, -Park ve yeşil alanlar, -Çay çarşısı, -Karayolu geçişi, -Otopark -Birinci ve ikinci derecede yollar, -Kavşaklar, -Mendirek, -Kütüphane, -Müze, -Liman, -Balıkçı Barınağı, -Atıksu Derin Deşarj Hattı, -Açık Dereler,     Mavişehir Projesinde Yapılacak Mekanlar Cami, Vakıf yönetim binası, Yörenin Vakıf ve Derneklerine verilebilecek binalar, Kültür Merkezi, Sergi Salonu, Konferans Salonu, Misafirhane, Kütüphane, Medrese, Karakol, Çocuk oyun alanı, Yörenin klasik oyunlarının yapılacağı oyun alanı, Kadın Kültür Merkezi, Müze, Çeşme, Aşevi, Çayhaneler, Yöre yemeklerinin olduğu restoranlar,  Naylalar,  Taş Köprüler, Çay Heykeli, Işık oyunlarının olduğu Havuz, İki adet dere, Otopark, Elli üç dükkândan oluşan çarşı ve iç avluları.  

detaylı bilgi
İstanbul'da Klasik Sanatlar Projesi

İstanbul'da Klasik Sanatlar Projesi

Projenin öncelikli amacı, Klasik sanatlar alanında herhangi bir üniversiteden veya kurumdan mezun olmuş, ya da bir hocadan icazet almış sanatkârlarımız ve öğrencilerimizin, kabiliyet ve becerilerini geliştirmelerine, sanatlarımızın tarihine, sanatlarımızın inceliklerine vakıf olabilecek seviyeye ulaşmalarına imkan sağlamaktır. Sergiler vasıtasıyla da klasik sanatlar alanında yaklaşık 1300 eserin sanatseverlerle buluşturulması ve bu eserleri bir katalogda toplayarak dökümünün oluşturulması hedeflenmektedir. Düzenlenecek seminerler vasıtasıyla sanatkârlar, altı ay boyunca üst seviye bir eğitim aldıklarına dair birer sertifika sahibi olacaklardır.  Önemli kültür ve sanat değerlerimizin, sanatımızın ustalar arasında konuşulması, tartışılması, görüş alışverişinde bulunulmasına zemin oluşturulması da projenin en önemli hedefleri arasındadır. Klasik Sanatlar alanında yetişmiş değerli hocalardan daha fazla istifade edilmesini sağlamak, onların vereceği bilgileri kayıt altına almak, medya ve sanat camiası başta olmak üzere kamuoyunun kullanımına sunmak projenin diğer amaçlarındandır.  Projemiz kapsamında ilk olarak 2012-2013’de Prof. Uğur Derman başkanlığında hüsn-i hat, ikinci olarak 2013-2014’de Prof. Dr. Çiçek Derman başkanlığında tezhip, üçüncü olarak 2014-2015'de Betül Bilgin başkanlığında minyatür alanında sergi ve seminerler düzenledik. Dördüncü projemizde 2015-2016 yıllarında, Hattat Ahmet Zeki Yavaş başkanlığında Ebru sanatı'nın anlatıldığı sergi ve seminerler düzenledik.  

detaylı bilgi
Anadolu'da Klasik Sanatlar

Anadolu'da Klasik Sanatlar "81 İlde 81 Sergi 81 Seminer" Sivas

İstanbul Klasik Merkezi’nin hazırladığı,  “ANADOLU’DA KLASİK SANATLAR” adı ile hazırladığımız, on yıl devam edecek “81 İlde 81 Sergi 81 Seminer” Projesinin dördüncüsü, 24 - 31 Temmuz 2015 Tarihlerinde Sivas’da yapıldı.  ANADOLU’DA KLASİK SANATLAR SİVAS’DA 24 Temmuz Cuma günü saat 17.00 da Arifan Derneği İlmi Araştırmalar ve İhtisas Merkezi Seminer Salonununda Hattat Ahmet Zeki Yavaş ve Hattat Arif Vural hocalarımız “Klasik Sanatlarımız” adlı sunum gerçekleştirildi. 24 Temmuz Cuma günü saat 18.00 da yüz levhadan oluşan “ Klasik Sanatlar Karma Sergisi” açılışı gerçekleştirildi. DİVRİĞİ ULU CAMİİ'NDE BİR İLK UNESCO tarafından "Dünya Kültür Mirası" listesine alınan, İslam mimarisinin başyapıtı, taş işçiliğinin ve motiflerinin en nadide örneklerinden olan Divriği Ulu Camii içinde 25 Temmuz Cumartesi günü saat 13:00 da otuz levhadan oluşan Klasik Sanatlar karma sergisi yapıldı.  “Anadolu’da Klasik Sanatlar” adı ile hazırladığımız projemizin ev sahipliğini Arifan Derneği İlmi Araştırmalar ve İhtisas Merkezi yaptı. İstanbul ve Sivas’dan elliye yakın sanatkârımız ve Sivas halkının da katılımıyla sergi ve seminer etkinliğimiz gerçekleşti. Sergimizde on iki sanat dalına ait yüz eserden oluşan bir sergi  ve sergideki eserleri kapsayan katalog yapıldı. Üç gün boyunca İstanbul ve Sivas’dan katılım sağlayan Sivaslı sanatkâr grubu ile kültür sanat gezileri ve sohbet programları yapıldı.  

detaylı bilgi
TRT Diyanet TV Klasik Sanatlar Zamanı Belgeseli

TRT Diyanet TV Klasik Sanatlar Zamanı Belgeseli

İstanbul Klasik Sanatlar Merkezinin yapımcılığını üstlendiği, on üç bölümden oluşan “Klasik Sanatlar Zamanı” belgeseli, 28 Eylül 2014 Pazar günü yayına başladı. TRT Diyanet TV’de bir yıl boyunca her Pazar günü saat 20:30 da aynı saatte yayınlanıyor. Alanındaki uzman isimler, Klasik sanatlara ait önemli detayları ve merak edilen konuları anlatıyorlar. Bu belgesel vesilesi ile Klasik Sanatlarımızla ilgili büyük bir eksiklik giderilmiş olacak, kadim sanatlarımız bilinçli olarak nesilden nesile aktarılarak yaşamaya devam edecek. Büyük projenin, Klasik sanatlarımızla ilgili milli bilinç oluşturulmasında, sanatlarımızın dünyaya tanıtılması ve bize ait olduğu gerçeğinin duyurulmasında ilk ve en büyük basamak olması temennimizdir.  Bu sayede “Klasik Sanatlar Zamanı” belgeseli, sanatsal alanda gelecek nesiller için ciddi bir arşiv niteliğine sahip olacaktır. On üç bölümden oluşan “Klasik Sanatlar Zamanı” belgeseline Zeki Fındıkoğlu, Osman Kehri, Savaş Çevik, Ferhat Kurlu, Mehmet Memiş,Hasan Çelebi, Belgin Bolu, Fuat Başar, Nusret Çam, Gürkan Pehlivan, Sacit Açıkgözoğlu, Turan Koç, Muharrem Hafız, Turan Sevgili, Ömer Faruk Dere, Nurullah Özdem, Beşir Ayvazoğlu, Erkan İnce, Hicabi Gülgen, İrvin Cemil Shick, Seçuk Mülayim, Mustafa Cemil Efe, Süleyman Berk, Zaliha Erdoğan Peçe, Yrd.Doç. Fatih Özkafa,  Hüseyin Öksüz, Emel Türkmen, Abdullah Oğuzhanoğlu, Ahmet Zeki Yavaş, Prof.Dr. Hüsrev Subaşı, Hüdayi Yüksel,  gibi birbirinden değerli sanatkarlar konuk oldu.

detaylı bilgi
TRT Diyanet TV Klasik Sanatlar Zamanı Belgeseli

TRT Diyanet TV Klasik Sanatlar Zamanı Belgeseli

İstanbul Klasik Sanatlar Merkezinin yapımcılığını üstlendiği, on üç bölümden oluşan “Klasik Sanatlar Zamanı” belgeseli, 28 Eylül 2014 Pazar günü yayına başladı. TRT Diyanet TV’de bir yıl boyunca her Pazar günü saat 20:30 da aynı saatte yayınlanıyor. Alanındaki uzman isimler, Klasik sanatlara ait önemli detayları ve merak edilen konuları anlatıyorlar. Bu belgesel vesilesi ile Klasik Sanatlarımızla ilgili büyük bir eksiklik giderilmiş olacak, kadim sanatlarımız bilinçli olarak nesilden nesile aktarılarak yaşamaya devam edecek. Büyük projenin, Klasik sanatlarımızla ilgili milli bilinç oluşturulmasında, sanatlarımızın dünyaya tanıtılması ve bize ait olduğu gerçeğinin duyurulmasında ilk ve en büyük basamak olması temennimizdir. Bu sayede “Klasik Sanatlar Zamanı” belgeseli, sanatsal alanda gelecek nesiller için ciddi bir arşiv niteliğine sahip olacaktır. On üç bölümden oluşan “Klasik Sanatlar Zamanı” belgeseline Zeki Fındıkoğlu, Osman Kehri, Savaş Çevik, Ferhat Kurlu, Mehmet Memiş,Hasan Çelebi, Belgin Bolu, Fuat Başar, Nusret Çam, Gürkan Pehlivan, Sacit Açıkgözoğlu, Turan Koç, Muharrem Hafız, Turan Sevgili, Ömer Faruk Dere, Nurullah Özdem, Beşir Ayvazoğlu, Erkan İnce, Hicabi Gülgen, İrvin Cemil Shick, Seçuk Mülayim, Mustafa Cemil Efe, Süleyman Berk, Zaliha Erdoğan Peçe, Yrd.Doç. Fatih Özkafa,  Hüseyin Öksüz, Emel Türkmen, Abdullah Oğuzhanoğlu, Ahmet Zeki Yavaş, Prof.Dr. Hüsrev Subaşı, Hüdayi Yüksel,  gibi birbirinden değerli sanatkarlar konuk oldu.  

detaylı bilgi
Projeler